Nefesimize bile vergi ödüyoruz…
Sabah uyandım, sıcacık evimde…
Ama evimizin sıcak olmasının bir doğalgaz artı vergisi var.
Gideyim dedim hemen bir duş alayım.
Açtım sıcak suyu, ama ısınmasını beklerken, gidere dökülen her bir su damlacığın ayrı ayrı vergisini ödediğimi düşündüm. Isınınca da yine doğalgaza artı vergi yazdığını hatırladım.
Dişlerimi fırçaladım.
Diş fırçasını ve diş macununu alırken ödediğim katma değer vergisi geldi aklıma…
Aman be dedim, hemen kurulan, saçlarını kurut… Fişe taktığım anda elektrik faturasına yansıyan vergiyi düşündüm.
Dedim ki, sabah sabah çok vergi ödedim… Biraz da karnımı doyurayım.
Ekmek, yumurta, peynir, çay için ayrı ayrı vergi ödemek yetmezmiş gibi, kaynayan çaydanlığın altındaki ateşe bakarak doğalgaz faturasındaki verginin şişmesini izledim.
Yaptık kahvaltımızı, şiştik de baya bir…
Hadi tuvalete gidip, fazlalıklarımızdan kurtulalım...
Ama bunu yaparken, sifondan akan suyun KDV’sini de hesaplayalım.
Artık işe gitme vakti.
İşe giderken biriken çöpleri çıkarayım bari dedim. Çöpleri atarken aklıma geldi. Bir de katı atık vergisini nereye ödüyorduk acaba?
Huyumdur, kapıdan çıktığım gibi yakarım bir dal sigara… İçime çekerim KDV ve ÖTV’den deliye dönmüş zehrin dumanını…
Yeter ulan deyip, bineyim arabaya, basayım gaza. Ama daha anahtarı çevirir çevirmez yakar lanet olasıca araba, hem KDV’yi hem de ÖTV’yi. Her bir kilometrede kuruş kuruş işler devletin kasasına. (Motorlu Taşıtlar Vergisi’ni, bakım masraflarını, sigortasını zaten her yıl ödüyoruz ama yapacak bir şey yok. Gittiğin her bir kilometrede de ayrı ayrı ödeyeceksin hem KDV’yi hem de ÖTV’yi.)
Neyse ki; işe geldim. Bu saatten sonra harcadığım nefes bana değil de patrona vergi olarak dönüyor.
Mesela, kapıdan girdiğim gibi içerisinin sıcacık olmasını doğalgaz vergisine, yaktığım ışığın elektriği, akşama kadar açık olan bilgisayarımın elektriği, hep patrondan alınıyor. Gün içinde içtiğimiz, çay-kahve de cabası. Telefonu da burada şarja takıyorum. Ona verilen enerji… (Telefon dedim de aklıma geldi. Cebimde durduk yere vergi ödüyor ya küçücük alet. 1999 yılındaki büyük Marmara depreminin yaralarını sarmak için alınan iletişim vergisi, halen daha alınıyor. 2023’teki Güney-Doğu depreminden sonra da yeni vergiler gelir dedim ancak, vergi yerine bağış geldi. Gerçi seçimden sonra tekrar bir defaya mahsus olmak üzere, MTV’yi bir kez daha topladılar ama…)
Neyse devam edelim…
Akşam oluyor işten çıkıyorum. Bu sırada ben evde yokken, evim soğumasın, soğukta kalmayayım diye açık bıraktığım doğal gaz geliyor aklıma. Maşallah diyorum, ben yokken bile vergi veriyor mübarek.
Diyorum ki, bugün çok vergi ödedim, bırakayım arabayı iş yerinde, ben toplu taşımayla gideyim evime.
Otobüse, metroya, dolmuşa, ayrı ayrı vergi ödeyince, acaba arabayla gitmek daha mı az vergi ödettirirdi bana diye düşünmeden edemedim.
Evim evim emlak vergisini ödediğim güzel evim…
Lambaları yakayım da vergicikleri tek tek ödeyeyim diyorum.
Ama karnım baya acıkmış, yine KDV’sini ödediğim ürünleri taze tutsun diye sürekli çalışarak elektrik harcayan dolatan çıkarıyorum. Vergisini ödemeye devam ettiğim doğalgaz ateşinin yaktığı ocakta, kendime yemek pişiriyorum. Yerken, TV’yi açarak yeni vergiler yüklüyorum kendime.
Diyorum ki, az bir durun da vergisiz bir iş yapayım…
Daha önce vergisini ödeyerek aldığım kitabı okumaya başlıyorum, sırtımı peteğe dayayarak ve görmem için yaktığım ışığın altında yine vergi ödediğimi düşünüyorum. Kitabı bile okuyamıyorum.
En iyisi yatayım diyorum, kapatıp ışıkları…
Telefonu şarja takayım da sabaha kadar bana vergi ödetmeye devam etsin.
Neyse ki, yarın maaş günü…
Maaş dedim de aklıma geldi.
Yahu, devlet benim aldığım maaştan da gelir vergisini kesiyormuş ya!..
Aldığım maaş daha cebime girmeden devlete vergi olarak gidiyormuş resmen.
Ben patrona çalıştığımı zannederken, bir de devlet için çalışıyormuşum.
İyi de, bunca ödediğim vergi nereye gidiyor o zaman?
Yorum